Restorasyon I

Get Started. It's Free
or sign up with your email address
Restorasyon I by Mind Map: Restorasyon I

1. Kültürel Miras ve Koruma Kavramının Tarihsel Gelişimi

1.1. Aydınlanma Çağı olarak da adlandırılan 18. yy. ise, teknolojinin, aletlerin ve yaşam biçim ve mekanlarının tarihsel gelişimi üzerinde düşünülmeye başlanmasıyla paralel olarak insanın ve yarattığı kültürün gelişimini inceleyen 'arkeoloji'nin bir bilim dalı olarak ortaya çıktığı dönemdir

1.1.1. 19th century archaeology

1.2. Merak, heves, antikacılık gibi farklı tutkulardan kaynaklanan bu eğilim her ne kadar birçok antik yerleşmenin talan edilmesine yol açmışsa da başta klasik arkeoloji olmak üzere Ege ve Önasya Arkeolojisi'nin gelişimine öncülük etmiştir.

1.3. Artan hayranlıkla birlikte, yönetici ve toplumun önde gelenlerinin yakın ilgisi Pompei, Herculaneum, Anadolu'da Troia , Ephesos , Pergamon gibi antik kentlerde kazı çalışmalarının başlamasına; buradan çıkarılan eserlerin Avrupa'ya taşınarak orada sergilenmelerine yol açmıştır.

1.3.1. Pompei 19th century

1.4. Viollet-le-Duc restorasyonda özüne dönme esasına bağlı tutumu ve çalışmaları ile Avrupa'yı en fazla etkileyen kişilerden biri olmuştur

1.4.1. Viollet-le-Duc

1.5. Uyguladığı "stilistik rekompozisyon" (üslup birliğine varma) yöntemi zamanla eleştiriler almaya başlamış,

1.6. üslup birliğine karşı John Ruskin (1819-1900) önderliğinde "romantik akım" ortaya çıkmıştır

1.6.1. John Ruskin Conservation

1.7. Bu akıma göre restorasyon adına binada değişiklik yapılmamalıdır. İngiltere'de William Morris bu akımı desteklemiştir. Onun önderliğinde SPAB (Society for the Protection of Ancient Buildings) kurulmuştur

1.8. Restorasyon konusundaki görüşler zamanla gelişmiş, 1800'lerin sonunda 'tarihi restorasyon' ve 'çağdaş restorasyon' akımları doğmuştur. 1870'lerle beraber devletler kazıları desteklemeye başlamış müzeleri önemli eserlerle doldurmak uluslararası bir yarışa dönüşmüştür.

1.9. Bu şekilde 19. yüzyıl sonunda bilim insanları arasında ilk defa tipoloji önemli bir yöntem haline gelmiş, tüm buluntular biçimsel özelliklerine göre sınıflandırılarak tarihlenmeye başlanılmıştır.

2. Kültürel Mirasın Korunmasında Uluslararası Kriterlerin Oluşumu

2.1. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının neden olduğu yıkım, Avrupa ülkelerinde kültürel mirası koruma konusunda yeni tedbirler alma ihtiyacını doğurmuş, çıkarılan yeni yasalarla koruma konusunda devletler yeni görevler üstlenmişlerdir.

2.1.1. world war II

2.2. Bu dönemde anıtların tek başlarına değil; doğal ve yapılı çevreleriyle birlikte ve yapı grupları olarak korunmaları gerektiği görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır.

2.3. Bu ortamda 1931'de Atina'da "Tarihi Anıtların Korunması ile İlgili Mimari ve Teknisyenlerin I . Uluslararası Konferansı'' toplantısı yapılmış, aynı yıl İtalya'da Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulu, restorasyonda uygulanacak ilkelerin açıklandığı Carta Del Restauro kabul edilmiştir

2.4. 1933'de toplanan "Çağdaş Mimarlık'' Kongresinde Atina Anlaşması kabul edilmiştir. Bu anlaşmaya göre yapılar kullanılarak korunabilir; ancak bu kullanım onlara zarar vermemelidir. "Yapı grupları korunmalı, arkeolojik alanlarda bulunabilen her özgün parçanın yerine konulabilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır''

2.5. UNESCO (United Nations Educational Scientific and Cultural Organization), eğitim, bilim ve kültür alanında çalışmalar yaparak evrensel barışın korunması amacıyla 1946'da kurulmuş ve kültürel miras koruma alanında uluslararası pek çok kuruma önderlik etmiştir.

2.6. Konseye Türkiye'nin de içinde olduğu 67 ülke üye olmuştur. 1959 yılında bu kez UNESCO önderliğinde ICCROM (International Center for the Study of the Preservation and Restoration of Cultural Property) kurulmuştur

2.7. Venedik'te gerçekleşen 1964 yılındaki "II. Uluslararası Tarihi Anıtlar Mimarlar ve Teknisyenleri Kongresi"nde farklı meslek gruplarının, idarecilerin ve uygulamacıların tarihi yapılara gelişigüzel ve farklı şekillerde müdahale etmeleri eleştirilmiştir. Bunların bir yönetmeliğe göre düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

2.8. Daha sonra 1965'de Varşova'da ICOMOS (International Council on Monuments and Sites) kurulmuş, mimari mirasın korunmasıyla ilgili kuram, uygulama yöntemi ve bilimsel tekniklerin geliştirilmesi alanında çalışmalara başlamıştır.

2.9. Diğer yandan UNESCO'nun düzenlediği uluslararası toplantılarda, koruma ile ilgili önemli kararlar alınmıştır. 1954'de Lahey'deki toplantıda "Silahlı Bir Çatışma Halinde Kültür Varlıklarını Korunmasına Dair Sözleşme" kabul edilmiş, burada "eski eser-antika" kavramının yerini "kültür varlığı" kavramı almıştır.

2.10. Aynı dönemde 20. yüzyıl mimarlığına kadar geniş bir yelpazede, evrensel değer taşıyan anıtları ve sitleri kapsayan Dünya Mirası Listesi oluşturulmaya başlanmıştır. Buna göre ölçütlere uyan anıt, yapı ve sitler, tescil edilerek Dünya Mirası Fonu'ndan yararlandırılmıştır

2.11. 1975 yılı Avrupa Mimari Miras yılı olarak ilan edilmiştir. Yıl boyunca yürütülen çalışmalar ve toplantılar sonucunda açıklanan Amsterdam Bildirgesi ile korumada planlamanın rolü, kültür envanteri, koruma gibi temel ilkeleri belirlenmiştir.

2.12. 1960'lara kadar anıtlarda uygulanacak restorasyon teknikleri tartışılıp, ilkeler belirlenmeye çalışılırken, sonraki yıllarda, arkeolojik mirasın bir bütün olarak nasıl korunacağı üzerinde düşünülmeye başlanmıştır.

2.13. 1967 yılında, Quito'da toplanan Organization of American States, Quito Normlan olarak bilinen "Artistik ve Tarihsel Değer olan Anıtların ve Sitlerin Korunması ve Yararlanılması Raporu"nu yayınlamıştır. Daha sonra arkeolojik mirasın yönetimi ve işletilmesi ilk olarak 1970'lerin başında ABD'de "kültürel kaynak yönetimi (cultural resource management)" kavramı olarak tanımlanmıştır.

2.14. Avrupa'da, arkeolojik mirasın yönetimini düzenlemek için yeni ilkelere ancak 1990'lardan itibaren gerek duyulmuş ve bu konu gündeme taşınmıştır. ICOMOS'a bağlı olan ICAHM (International Committe on Archaelogical Heritage Management), 1990 yılında Arkeolojik Mirasın Yönetimi Konusunda bir Uluslararası Bildiri (International Charter for Archaeological Heritage Management) hazırlamıştır

2.15. 1993 yılında kurulan Avrupa Arkeologlar Birliği E A A (European Association of Archaeologists), Avrupa genelinde kültürel mirasın ortaya çıkarılması, korunması, topluma kazandırılması gibi sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

2.16. 2005 yılında gerçekleştirilen UNESCO toplantısında ''Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme Uygulamasına ilişkin Kriterler'' listelenmiş ve Dünya Miras Alanları için yönetim planlamaları oluşturmaları şart koşulmuştur

3. Türkiye'de KorumaAnlayışının Gelişimi

3.1. Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyıla kadar bilinçli olarak bir kültürel miras koruma anlayışı görülmemektedir; ancak İmparatorluk topraklarında bulunan eski uygarlıklardan kalmış tarihi eserlerin bir kısmı günümüz koruma anlayışı ile değil de "dolaylı" ve farklı etkilere bağlı olarak korunmuştur

3.2. Bu yıllarda Batı'nın etkisi ile korumanın diğer bir boyutu olarak ilk müzecilik girişimleri başlamış ve Anadolu'da pek çok batılı gezgin ile arkeolog araştırma ve gezi yapmıştır. Kültürel mirası koruma anlayışı ile müzecilik birbirine paralel olarak ve kaynaşarak gelişmiştir.

3.3. 1827' de Doğu Anadolu'da eski yazıtları araştıran Alman kökenli Schulz, 1834' de Boğazköy'ü bulan Fransız Charles Texier, 1835'de Alacahöyük'e dikkatleri çeken W. Hamilton, 1870'den itibarenTroia'dakazılaryapanAlman Schliemannbunlardan birkaçıdır. Bu dönemde ilk ruhsatlı kazı izni 1864'de Ayasuluğ'da (Ephesos) İngiliz mühendis John Turtle W ood'a verilmiştir. İzmir-Aydın demiryolu imtiyazının alınmasından sonra güzergâhtaki eski yerleşimler kazılmış ve çıkan eserler gemilerle Londra'ya taşınmıştı

3.4. 1872'de Ahmet Vefik Paşa'nın Maarif Nezareti'ne atanmasından hemen sonra Müze-i Hümayun Müdürlüğü yeniden kurulmuş, müdürlük görevine, Avusturya Lisesi'nde görevli Dr. Phillip Anton Dethier (1803-1881) getirilmiştir. Bu ortamda Dethier, daha önce hazırlanıp yürürlüğe girmeyen AAN'nı (Asar-ı Atika Nizamnamesi) geliştirip değiştirerek yeni bir A A N hazırlamıştır.

3.5. 1881 yılında ise Dethier'in ölümü üzerine padişahın özel emri ile Osman Hamdi Bey müze müdürü görevine getirilmiştir ve Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan bir tüzük hazırlamak olmuştur.

3.6. ilk Türk bilimsel kazı çalışmalarını başlatmış, kazılar neticesinde çıkan eserleri sergileyebilmek içinde İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirmiştir. Takip eden yıllarda 1889'da 43 maddeden oluşan Müze-i Hümayun Nizamnamesi kabul edilmiştir. 1906'da ise eskisinde bazı değişiklikler yapılarak yeni bir nizamname yürürlüğe konmuştur.

3.7. Hazırlanan nizamnamelerle eski eserler örgütü kurulmuş, devletin bu konudaki görevleri ve sorumlulukları belirlenmiştir. Daha sonra 1917 yılında, 1912'de kabul edilen ve 1936'ya kadar yürürlükte kalan Muhafaza-ı Asar-ı Atika Encümen Dairesi kurulmuştur.

3.8. TBMM'nin açılışının hemen ardından kurulmuş olan milli hükümetin 9 Mayıs 1920 günkü toplantısında okunan hükümet programında, "milli eski eserlerimizi bir an önce derleyerek korumanın amaçlandığı" belirtilmiştir. Yeni kurulan hükümette Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak "Türk Asar-ı Attika Müdürlüğü" kurulmuştur.

3.9. Temmuz 1923'de Ankara'da toplanan Heyet-i İlmiye'de ise, Ankara'da bir milli müze kurulması, buna bağlı olarak Türk Etnografya Müzesi'nin açılması ve AAN'nin gözden geçirilmesi konularında fikir birliğine varmıştır. 1924'de Topkapı Sarayı Müzesi, 1930'da Etnografya Müzesi açılmıştır.

3.10. 1940'larda yapılan kuramsal çalışmalarla eski eserlere ilişkin sorunlar belirlenmiş, çözüm yolları aranmıştır. Ancak kamuoyu desteği ve maddi kaynak sağlanamadığı için uygulama olanakları sınırlı kalmıştır. Bu dönemde koruma anıt ölçeğinde kalmış olsa da, imar planlarıyla korumanın gerekliliği anlaşılmıştır

3.11. İlk defa 1951'de yürürlüğe giren 5805 sayılı "Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Teşkiline ve Vazifelerine Dair Kanun" ile Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu kurulmuştur

3.12. 1973 Eski Eserler Kanunu'nda olduğu gibi, o güne kadar yalnızca eski eserlerden bahsedilirken 1980'lerle beraber ülkemizde "kültür ve tabiat varlıkları" olarak anılır olmuştur.